ANA SAYFA

15 Eylül 2011 Perşembe

SAKALAR (İSKİTLER)

İskitler'in Tarih sahnesine yaklaşık MÖ 1000 li yıllarda çıktıkları tahmin ediliyor. Orta Asyadan başlayıp neredeyse balkanlara kadar olan toprakların tamamına hükmetmişlerdir. Zamanının en güçlü imparatorluğunu kurmuşlardır. Kurdukları güçlü imparatorluk ve sahip oldukları çok geniş topraklar sayesinde Avrasya kıtasında bulunan tüm kavim ve medeniyetlere tesir etmişlerdir.

İlk olarak Öntürk kavmi olan Kimmerleri Kırım ve kuzey Karadeniz bölgesinden kovdular, Kimmerler bu nedenle göç edip Anadoluya girerek orada bulunan tüm kavimleri yenmişlerdir. Anadolunun Tarih yapısını değiştirmişlerdir.

İskitlerin en önemli rakibi olan Kimmerlerin bölgeyi terk etmesinden sonra daha zayıf olan Got ve Frankler fırsat bulunca buraları terk etmişler ve şimdiki avrupa halklarının oluşmasını sağlamışlardır.

Kibir ve kendini beğenmişlikte en üst noktalarda olan Persleri kendilerine düşman bilen İskitler onların üzerine yürüdüler ve her seferinde büyük galibiyetler aldılar. (Ne zaman İskitler yıkılıp tarih sahnesinden çekildiler, o zaman Persler, Anadolu ve Yunanistan'a saldırıp herşeyi yakıp yıkmışlar ve medeniyetleri geriye götürmüşlerdir. Bakınız TERMOFİL SAVAŞI)

İskitlerin çok ilginç adetleri vardı. Çoğunlukla göçebe yaşarlardı. Göçleri sırasında 2 çift yada 3 çift öküzün çektiği arabalar kullanırlardı. Bu arabaları keçe ile kaplarlar ve hareket eden bir evleri olurdu. Erkekleri at ile Kadınlar ise bu arabalarda göç ederlerdi. Genelde dağınık yaşayan boylar ve kabileler şeklindeydiler. Hasat zamanı bir araya gelirlerdi.

Kız çocukları dünyaya geldiklerinde sağ göğüsleri kızgın demirlerle dağlanırdı. Böylece sağ kol ve omuzları daha güçlü olurdu. Bir kız evlenene kadar savaşlara katılırdı. 3 düşman öldürmeden evlendirilmezdi. Evlendikten sonra savaşlara katılması yasaktı.

İnsanlar genelde çok yemek yerler ve etleri mümkün olduğunca pişirerek yerlerdi. Ata iyi binebilmesi için çocuklarını kundaklamazlardı ve bu da kısa boylu olmalarına neden oluyordu. Genel yapıları kısa boylu geniş gövdeli güçlü ve sağlamdı. Çok iyi at binen, ok ve yay kullanmakta usta, savaşlarda bunların dışında balta ve kılıç da kullanan savaşçı bir kabileydiler.

Antik Yunanistan ile ticari ve siyasi ilişkiler kurmuşlardır. Bu nedenle İskitler hakkındaki bilgilerin çoğu Yunanlı tarihçilerden kalmadır. Özelllikle HEREDOT ve HİPOKRAT İskitler hakkında çok detaylı bilgiler vermişlerdir.

Günümüz Tarihçilerinin bir kısmı İskitlerin, İranlı olduğunu savunsalar da bunun hiç bir dayanağı yoktur. Lakin konuştukları dillerde birkaç kelime dışında ortaklık göze çarpmaz. Ayrıca HEREDOT'un anlattıklarına bakacak olursak; İskitlerle, İranlılar birbirlerinden çok farklıdırlar der.

Zaten İran menşeili kaynaklarda İskitlere TURAN ÜLKESİ denilir. AFRASİYAP bu ülkenin hakanıdır ve İranlılarla çok kereler savaşmış birisi olduğu belirtilir. İran'ın en önemli destanı ŞAHNAME de bu savaşlar anlatılır. Bu destanda adı geçen Afrasiyap kesin olarak kanıtlanmıştır ki ALPER TUNGA dır. Alper Tunga destanında da bu savaşlardan söz edilir. Şahname'nin yazarı Firdevsi Zal Oğlu Rüstem'i överken şöyle demiştir. "Rüstem öyle bir kahramandır ki Turan Ülkesinin Sultanına meydan okumuştur." Buradan bile anlaşılıyor ki İranlılar Türklerden ne kadar korkmaktadırlar.

Batılı Tarihçilere göre antik çağlardaki uygarlıkların kökenini çok kısır kabul ederler onlara göre Mezopotamya milletleri, Araplardan. Anadolu kavimleri Hint-Avrupa dan, Önasya milletleri İranlılardan, Avrupa milletleri de Yunanlılardan gelmektedirler. Oysa yeni yeni bulunan kayıtlara göre pek çok medeniyetin temelinde Türk soyu bulunmaktadır.

Biz bunu kabul etsek te etmesek te bu böyledir. Bunun bilincinde olan ATATÜRK, tarih konusunda pek çok mesai harcamış ve bunun sonucunda ETİ MADEN, SÜMERBANK gibi kurumlara onların adını vermiş ayrıca Ankara'da bazı semtlere (SAKALAR, İSKİTLER) eski Türk kavimlerinin isimlerini koymuştur.

14 Eylül 2011 Çarşamba

HİTİTLER

Anadolu ve ilk medeniyetler denildiğinde akla ilk gelen uygarlık. Anadolu'ya tamamen hükmetmiş muhteşem bir medeniyet. Kesin olmaması ile birlikte en geç MÖ 3000 li yıllarda Anadolu'ya geldikleri tahmin ediliyor. Hint-Avrupa kökenli bir topluluktur. Ne var ki Hititlerden kalma hiç bir yazı bu dille okunamamaktadır. (Zaten pek az yazıt tam anlamıyla okunabilmektedir.)
Hititler hakkında en detaylı bilgileri Asur Ticaret Kolonilerinin yazıtlarından ulaşılabilir. Onlara göre Hititler Kafkasya taraflarından Anadolu'ya göç etmişlerdir. Hititler kendilerine NESİLİLER der.
Hititler'in en ilginç tarafı içinde bulunduğu toplumun tüm adetlerini sonuna kadar kabul etmesi ve o topluluk içinde erimesidir. Onlardan önce Anadolu'da yaşayan Hattililer'in tüm adetlerini o kadar çok benimsemişlerdir ki
bu iki topluluktan kalan yazılar ve eserler birbirine karıştırılmaktadır. Hatta çok yakın zamanlara kadar bu iki topluluğun birbirinin aynı olduğu kabul edilmişti. Ama en son yapılan araştırmalarda bunun böyle olmadığı, iki toplumun birbirinden farklı olduğu yönünde ki görüşler netleşmeye başladı.

Öyleyse bu kadar benzerlik nereden gelmektedir.
Bunun 2 sebebi olabilir. 1. Hititler Anadolu'ya geldiklerinde  çok güçlü bir topluluk olan Hattililerle savaşmaktan çekinmişler ve koşulsuz olarak biat etmişlerdir. Bu nedenle tamamen asimile olmuşlardır.
2. Hititler Anadolu'ya geldiklerinde kendi akrabalarını görmüşler ve zaten var olan gelenek ve adetlerine devam etmişlerdir.
İlki akla yatkın gelebilir ancak bu tezdeki sorun bu kadar cesaretsiz bir şekilde biat eden bir toplumun bu denli büyük bir uygarlık kurması çok zordur. Çünkü ezik ve silik bir topluluk o dönemin koşulları da düşünüldüğünde köle olmaya mahkumdur. Ayrıca Hititler Anadolu'ya geldiklerinde daha ileri düzeyde bir çağ yaşamaktaydılar. Demiri işleyebiliyorlardı. Bu nedenle diğer topluluklara göre nisbi olarak çok daha güçlüydüler.
2. Tez bu koşullara göre daha makul gelmektedir. Ancak konuşulan diller birbirinden farklı olması akıllarda soru  işareti getiriyor.
Fakat burada da başka bir soru işareti daha var. Bu iki topluluk arasında bu kadar benzerlik varken ve iki ayrı kültürün eserlerinin hangisine ait olduğunu bile henüz ayıramazken iki toplumun farklı diller konuştuğunu nereden bilebiliyoruz. Sanırım çok büyük bir hataya (Daha doğrusu yalana) tanık oluyoruz.
Hititler Anadolu'ya kafkaslardan gelmişlerdir. O dönemde orta asya'ya hakim olan BİR OYBİL konfederasyonuna bağlı bir kavimdir. Tıpkı çok daha öncelerden buralara gelen ve kültürleri birebir örtüşen HATTİLİLER gibi.  Belkide buraya geliş sebepleri eski gücünü kaybeden ve diğer toplumların gelişimlerine ayak uyduramayan Hattililer'e yardım için bile gönderilmiş olabilirler.
Kavimler göçü sanıldığı gibi MS ki dönemlerde başlamamıştır. Bu göçler binlerce yıldan beri devam etmektedir. Hititlerin Anadolu'ya geldiği düşünülen dönemlerde Yunanistan ve Ege adalarına Dorlar gelmişlerdi. (Belki bir kaç yüzyıl fark olabilir.) Dorlarda tıpkı Hititliler gibi Hint -Avrupa kökenli ve kafkasya tarafından gelen denizci bir kavim. Aynı zamanda TÜRK olduğu kesin olan SAKALAR (İSKİTLER) de Hint-Avrupa kökenli bir millettir.  Bu dönemlerde çok enteresandır Mayalar da tarih sahnesinde görülmeye başlanır (MÖ 2500) Bu dönemlerden kalma en önemli bulgu ise MÖ2500-3000 li yılları anlatan GILGAMIŞ destanıdır. Destana göre bu dönemde çok büyük bir tufan olmuş ve bu tufandan sadece UTNAPİŞTİM (Hz NUH) kurtulmuştur.

Konu hakkında çok fazla tez vardır. Bunlar daha sonra ele alınabilirler. Hititlere gelince, şu bir gerçek ki Hititler Anadolu'ya geldiklerinde Demir çağını yaşıyorlardı. Oysa Anadolu'da bulunan kavimler halen Tunç çağındaydılar. Tıpkı DORLAR gibi. Onlarda Yunanistan'a geldiklerinde buralardaki halklar Tunç çağındaydılar.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

KONAN (CONAN)

Robert Ervin Howard tarafından kaleme alınan roman kahramanı. Pek çoğunuz okumuş yada filmlerini seyretmişsinizdir. Kılıç ve büyü şeklinde yazılan ve böyle bir akım başlatan bir kült olmuştur. Romanda KONAN çok büyük bir savaşçıdır ve göçebe bir hayat tarzı benimsemiştir. 
Yazarın bu fantastik öyküsünün altında çok detaylı bir araştırma da yatmaktadır. Konan romanları dünya ya yayılmadan önce neredeyse kimse KİMMERYA diye bir yerden ve tarihten habersizken, bu romanlarla birlikte merak içinde böyle bir devletin olabileceği araştırmaları yapılmıştır. Bulunan arkeolojik kalıntılarda gerçekten roman ile paralellik gösteren bir takım kanıtlara rastlanmıştır. Romanda tarif edilen kahraman, siyah ve gür saçlı, elinde kılıcı ile tam bir TÜRK karakteridir. 
Bazı görüşlere göre, Yazar Romanını yazarken CENGİZ HAN'dan esinlenmiştir. 


Romanda başlangıçta söylenen şiir (Yazarın 30 yıllık bir ömrü olmuş ve bu süre içinde tahminen 700 ün üzerinde şiir yazmıştır.) çok düşündürücüdür.




Şunu bilin ki Prensim, Kabaran okyanusların Atlantis’i
ve onun görkemli kentlerini yutmasından hemen sonra,
Dünya’da o güne kadar görülmemiş bir çağ başlamıştı.
Aryas’ın oğullarının doğduğu bu çağda,
Dünya üzerindeki imparatorluklar ve uygarlıklar,
gökteki yıldızların mavi pırıltıları kadar dağınık fakat belirgindi.
İşte bu sıralarda Kimmeryalı Conan geldi.
Çelik bilekli elinden kılıcını hiç bırakmayan bu kara saçlı, şahin gözlü yiğit,
tüm imparatorlukları sandallı ayağının altında çiğnemek istiyordu.




Burada anlatılan Atlantisin yok oluşu ve Atlantisin görkemli şehirleri Bu kayıp kıta için söylenen tezler ile birebir örtüşmektedir. Ayrıca 7 kök soy ve başka bazı tarih tezlerinde de karşımıza çıkan ATLANTİS'İN BATIŞINDAN SONRA YENİ BİR ÇAĞ (5. KÖK SOY) BAŞLAR. Tezini de bir mısra da anlatmaktadır. 
Romana göre Konan kadınlardan hoşlanan bir karakterdir. En yakın arkadaşı (Sevgilisi değil arkadaşı, çünkü sevgilisi  BELİT'tir) Kızıl Sonya bir Amazondur. 


Şimdi Romanı bırakıp tarih sahnesine bakacak olursak; Kimmerler ilk önceleri Karadeniz'in kuzey kıyılarında yaşayan bir halktırlar. Bugünkü KIRIM bölgesinde ve bu bölgeye verilen ad onlardan kalmadır. İlk tarih sahnesine çıkışları M.Ö. 15. yüzyıl civarıdır. Yıllar içerisinde güçlenen İskitler bu kavmi zorlamaya başlarlar. At binmekte ve atları savaş için kullanmakta İskitler kadar iyi olamadıklarından ve ordularının hepsi piyadelerden oluşmasından dolayı güçlü süvari birliklerine sahip İskitler karşısında bozguna uğrayarak anayurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Göç yolları genellikle Karadeniz kıyıları olarak devam etmiştir. Bu göç tarihleri muhtemelen M.Ö 800 lü yıllardır. Savaş kabiliyetleri çok büyük olan Kimmerler O dönem Anadolu da bulunan  tüm devletleri ve onların İttifak güçlerini sıra ile yerle bir etmişlerdir. Edremit (Altınoluk) kıyılarına kadar ilerlemişler ve Lidya ve Asur ortak güçleri ile savaşarak Orta Anadolu'ya yönelmişlerdir. Girdikleri savaşların pek çoğunu kazanmışlar, yenildikleri savaşlardan hemen sonra ise ordularını yeniden toparlayıp intikamlarını almışlardır. 
Kimmerlerde siyasi yönetim biçimi neredeyse yoktur. Aslında başta bir kral vardır ama bu kral askerler tarafından belli kriterlere göre seçilmektedir. En iyi savaşan, en cesur olan ve savaşta en çok yarar gösteren askeri kral (Daha doğrusu lider) olarak seçiyorlardı. Kimmerlerin en büyük önderleri DUGDAMME sıradan bir askerken, çok görkemli bir önder olarak seçilmiştir ve çok büyük zaferler kazanmışlardır. Ancak devamlı ve güçlü bir yönetim biçimleri olmadığından ve Dugdamme'nin bir savaş esnasında ölmesinden sonra olması gereken bir çöküş yaşadılar. Dugdamme nin ölümü ile yıllardır savaştıkları Lidyalılar, Frigler ve Asurlular tarafından tarih sahnesinden silindiler. Geride kalan Kimmerler ya Bugünkü Altınoluk bölgesinde kaldılar, ya da Doğuya gittiler. Geri de Kimmerler adına pek bir şey kalmadı. 


Kimmerlerin kim olduğu konusunda pek çok fikir vardır. Bunların en kabul göreni Kimmerlerin Anadolu'dan kaçmasından sonra Bulgaristan bölgesine gitmeleri ve şimdiki Bulgar neslinin Atası olduğudur. Bazı Tarihçiler Kimmerleri Türk olarak söyler. Bazıları da İranlıların Atası kabul ederler.


Yorum size kalmış. Ama bir KONAN efsanesi vardır. Ve bu efsane gerçek tarihle neredeyse birebir örtüşmektedir.
.
.
.

18 Ağustos 2011 Perşembe

TRUVALILARA NE OLDU?

Dünyanın belkide en ilgi çekici savaşlarından biridir Truva Savaşı. Belki kocaman tahta at sayesinde, belkide ilk defa bir birlik olabilen Yunan kabileleri sayesinde, belki de Ölümsüz bir aşk uğruna yapılmasından dolayı. Bazılarına göre Akhilleus (aşil) sayesinde çok meşhur olduğunu düşünür. Bütün bunlar, 3000 yıldan daha eski bir savaşın bu kadar popüler olmasını sağlamaktadır.
Bu savaşla ilgili pek çok bilgi bulunmaktadır. Kimisi doğru, kimisi çekilmiş bir sinema filminden alıntı şeklindedir. Bunların hangisinin doğru hangilerinin yanlış olduğunu bilmeye şu an için imkan yoktur. Fakat tüm kaynaklar bize Truvalıların, yenilginden sonra ülkeden kaçtıklarını ifade etmektedirler.
Bu savaş ile ilgili herşeyi merak ederken bir şeyi atlıyor gibiyiz. Truvalılara ne oldu. Kaçan Truvalılar nereye yerleştiler.

Truvalılar hakkında çok detaylı bilgiler yok ancak anlaşıldığı üzere savaşmak ve inşaat ve gemicilikte hayli ilerlemiş bir millettiler. Gemiciliklerinin iyi olduğunu gösterir en önemli bulgu, Helen'in bir gemi ile kaçırılmış olması ve Yunanlıların onların peşinden gitse de yetişememiş olmalarından anlayabiliyoruz.
İnşaat konusunda iyi olmaları ise 10 yıl süren savaşta bile Yunanlıların kale duvarlarını aşamadıklarını ve bunun üzerine O Efsane atı yaptıklarından biliyoruz. İyi savaşçı olmaları zaten ortada. Ancak yapılan kazılarda Truvanın olduğu yerlerde çok daha önceleri Hititlerin yaşadığını gösterir mühür ve bulgulara rastlanmıştır. Bu da demek oluyor ki Truvalılar ya Hititlilerden bu toprakları almışlar. Ya da Hititlerin bir uç beyliği olarak kurulmuş ve daha sonra bağımsızlığını ilan etmiş olabilirler. Tıpkı Türk göreneklerinde olduğu gibi. (Uç beylik kavramı sadece TÜRK topluluklarında var olan bir durumdur.) Yine efsanelerdeki bilgilere bakarsak, Truvalıların yardımına Kuzey Anadolu taraflarından Amazonların, güneyden Kral MEMNUN ve ordusunun da savaşa Truvalılar lehine katılması (Ki buraların tamamı o dönemlerde Hititlerin elindeydi) Truvalıların Hitit uç beyliği olduğunun göstergesidir. Bu da demek oluyor ki Truvalılar Hititlerin Soyundan gelmektedirler. Ve uç beylik kültürü de Türk soyuna özgü olmasından dolayı Hititlilerin ve Truvalıların Türk olduğu iddialarını güçlendirmektedir.

Soy kütüğüne şimdilik ara verelim. Şimdi Truvalıların nereye gittiklerini inceleyelim.
Savaştan sonra kaçılabilecek en uygun yer olan Kuzey Anadolu taraflarına gidiyorlar. Birincisi oralar Yenildikleri Yunanlardan daha uzak bölgeler. İkincisi orada en büyük müttefikleri olan Amazonlar bulunmakta.  Buraya kadar giden ve kendilerinin güvenliğini sağlayan Truvalılar muhtemelen buraya yerleşememişlerdir. Amazonda erkek olamayacağından yeteri kadar güçlendikten sonra daha doğulara gitmişler ve oraları kendilerine yurt bilmişlerdir. (Denizci bir kavim olduklarından muhtemelen Karadeniz kıyılarını takip etmişlerdir.) Ancak Karadenizin doğusunda çok daha güçlü bir millet onların oraya yerleşmesine müsade etmeyecektir. (İskitler ya da Sakalar) Sakalarla savaşamayacak kadar güçsüz olan Truvalılar başka bir yerlere gitmeye mecbur kaldılar. Doğuya gidemezlerdi. Çünkü orta Asya çölleşmiş durumdaydı. Batıdan geldiklerinden orası da bir tercih olamazdı. Güney de ise halen Mısırlılar ve Hititlerin üstün hakimiyetleri ve yeni yeni boy gösteren Acemler vardı. Bunların hepsi de güçlü devletlerdi. Gidilecek tek yer kaldı. Kuzey.

Kuzeye giderek herhangi bir devletin himayesine girmeden kendi devletlerini kurabilecekleri uygun bir deniz kıyısı aradılar. Şimdiki İskandinav bölgesinde tam da istedikleri gibi topraklar ve denizi buldular. (Muhtemelen böyle bir yerin varlığını daha öncelerden biliyorlardı.) Çok uzun süren göç dönemi boyunca kendilerini düşmanlardan, hava koşullarından ve vahşi hayvanlardan korumaları gerekiyordu. Bu nedenle kıyafetlerinde köklü değişiklikler yaptılar. Özellikle Vahşi hayvanlardan korunabilmek için yırtıcı bir kurt yada bir köpek görünümlü başlıklar yaptılar. Kalın ve tüylü kürkler giydiler. Daha sonra yerleşecekleri yere geldiklerinde kıyafetlerini değiştirmediler. Zira hava soğuktu. Ve onları gören diğer kabileler saygı duyuyorlardı. Onların kutsal bir köpekten türediklerine inanıyorlardı.

Şimdi filmlere ve destanlara konu olan Vikingler olarak Tarihteki yerlerini almışlardır.
Oğuz Han destanında kendilerinden İT- BARAKLAR diye bahsedilir ve bu kavime özel bir saygı duyarlar. Onları güçlü ve iyi savaşan bir toplum olarak görür ve aynı zamanda Soylu ve kutsal bir köpeğin soyundan geldiğine inanırlar.

Şimdiye kadar anlatılan bilgiler doğrulu kanıtlanmış bilgiler değildir. Ancak aksini ispat etmek imkansızdır. Lakin Viking milleti bir anda gökten zembille inmiş muamelesi yapamayız. Ayrıca yaşayış ve inanış biçimlerine bakarak onların gerçekten Türk adet ve inançlarına sahip olduklarını görebiliriz.

Truva savaşı Truvalılarla Spartalıların arasında yapılmış bir savaş değildir. Muhtemelen Bir araya gelen Yunan ordusunda hiç bir Spartalı da yoktur. Çünkü Sparta adetlerinde Kadınlara tanınan haklar gerçekten çok fazla ve kadınların tam bir özgürlük anlayışı vardır. Bu özgürlüğün içinde kocalarını seçmek de dahildir. Dolayısıyla Helen Kocasını Paris olarak seçtiyse diğer Spartalılar buna tamamen saygı duymaları gerekir.

7 Temmuz 2011 Perşembe

lastik ve sünger kalınlıkları

Bir arkadaşımın uyarısı üzerine bu yazıyı yazma gereği duydum. Lakin bunu yazmayı unutmuştum.
Lastik ve Sünger kalınlıkları....

Bir rakette bulunan lastik ve süngerlerin toplam kalınlığı federasyonun onayladığı şekli ile en fazla 4 mm olabilir. Bu da demek oluyor ki, ne yaparsanız yapın belli bir kalınlığın üzerine çıkamazsınız.

Peki ama sünger ve lastik kalınlıkları rakete nasıl bir karakter kazandırır?
İnsanlar neden kalın veya ince lastik tercih ederler?

Profesyonel oyunucular tahtayı ve lastikleri ayrı ayrı alıp yapıştırmak süretiyle kendilerine kombine bir raket yaparlar.
Daha da profesyoneller (belki de daha da abartanlar demek gerek) Tahtayı, lastiği ve lastiğin altındaki sünger kısmını ayrı ayrı alıp yapıştırırlar. Ancak bu işlem gerçekten zordur ve yapıştırıcının yayılması, düzgün yapıştırmak, hava kabarcığı bırakmamak gibi büyük sıkıntılar yaşanabilir. Eğer çok iyi değilseniz ya da kendinize çok güvenmiyorsanız tavsiye etmem.
Gelelim lastik kalınlıklarına; Lastik kalınlığı ne kadar çok olursa raketin hızı o kadar yüksek olacaktır. Ama bu sporda değişmeyen kural yine işbaşında, hızı artırdıkça kontrolü azaltmak zorunda kalırsınız. Kalınlık artarsa kontrol azalır. Lastik kalınlığının fazla olması vuruş anında topu hissetmenizi zorlaştırır.
Eskiden süngerleri kalınlaştırmak ve yumuşatmak için uzun uzun solüsyonlar sürülürdü. Solüsyonlanan sünger şişerek kalınlaşır, uzar ve yumuşar. Dolayısıyla uzayan ve büyüyen sünger lastiğin üzerindeki gerilimi artırarak spini ve hızı artırır. Şişerek kalınlaşan lastikte hızı artırır. Aynı zamanda yumuşayan lastik kontrol konusunda da iyi bir performans verirdi. Bu nedenle geçiş dönemi pek çok sporcu için sancılı olmuştur.

Kalın sünger yeterince yumuşak ise kontrol biraz daha kolay olabilir. Ancak hem kalın hem de sert ise kontrol çok zordur.

Eğer lastik kalınsa ve sünger ince ise kontrol çok daha zorlaşır ve top lastiğin kalın katmanından geçemediğinden spin ve falso konusunda da başarılı olmayabilir. Ancak sert ve kalın lastik kısmı yüzünden çok fazla bir hız kazanır.
Tam tersi olduğunda yani lastik ince, sünger kalın olursa topun lastiğe kadar gömülebilmesi nedeniyle spin ve falsolar başarılı olur. Ancak kalın lastiğe göre hızı azalır.

Yeni başlayanlar için yumuşak ve ince sünger (1,8 yada 1,9) daha uygun olacaktır. Hızı artırmak gerçekten kolaydır. Ancak kontrolü artırmak daha zordur. Bu nedenle önce kontrol konusuna ağırlık verilmesini öneririm. Oynadıkça eliniz düzgünleşir. Hızlı oynamaya başladıkça raketi hızlandırmayı düşünmeyin. Bu en çok karşılaşılan hatadır. Yeni başlayan birisi bir iki maç kazandıktan sonra gözünü karbon tahtalar, sert ve kalın lastiklere diker. En kısa zamanda bunlardan bir raket yapar. İlk bir kaç oynamasında "ya arkadaş bu süper bişeymiş ya, ben buna neden daha önce geçemdim" der.
1 ay kadar sonra daha önceden yenebildiği kişileri artık yenemediğini görür. İşte sonuç.
Eğer raketinize alıştıktan sonra hızınızı artırsanız biraz daha bekleyin. Artık bir süre sonra attığınız şutlar, spinler filede kalmaya başlarsa raketinizi yükseltebilirsiniz.

Bu sadece benim tavsiyem, pek çok profesyonel sporcu bana katılacaktır. Belki de katılmayacaktır. Ama sonuçta herkesin hem fikir olduğu belki de tek nokta. En iyi ekipman kişinin kendisidir...

İyi oyunlar....