ANA SAYFA

22 Ağustos 2011 Pazartesi

KONAN (CONAN)

Robert Ervin Howard tarafından kaleme alınan roman kahramanı. Pek çoğunuz okumuş yada filmlerini seyretmişsinizdir. Kılıç ve büyü şeklinde yazılan ve böyle bir akım başlatan bir kült olmuştur. Romanda KONAN çok büyük bir savaşçıdır ve göçebe bir hayat tarzı benimsemiştir. 
Yazarın bu fantastik öyküsünün altında çok detaylı bir araştırma da yatmaktadır. Konan romanları dünya ya yayılmadan önce neredeyse kimse KİMMERYA diye bir yerden ve tarihten habersizken, bu romanlarla birlikte merak içinde böyle bir devletin olabileceği araştırmaları yapılmıştır. Bulunan arkeolojik kalıntılarda gerçekten roman ile paralellik gösteren bir takım kanıtlara rastlanmıştır. Romanda tarif edilen kahraman, siyah ve gür saçlı, elinde kılıcı ile tam bir TÜRK karakteridir. 
Bazı görüşlere göre, Yazar Romanını yazarken CENGİZ HAN'dan esinlenmiştir. 


Romanda başlangıçta söylenen şiir (Yazarın 30 yıllık bir ömrü olmuş ve bu süre içinde tahminen 700 ün üzerinde şiir yazmıştır.) çok düşündürücüdür.




Şunu bilin ki Prensim, Kabaran okyanusların Atlantis’i
ve onun görkemli kentlerini yutmasından hemen sonra,
Dünya’da o güne kadar görülmemiş bir çağ başlamıştı.
Aryas’ın oğullarının doğduğu bu çağda,
Dünya üzerindeki imparatorluklar ve uygarlıklar,
gökteki yıldızların mavi pırıltıları kadar dağınık fakat belirgindi.
İşte bu sıralarda Kimmeryalı Conan geldi.
Çelik bilekli elinden kılıcını hiç bırakmayan bu kara saçlı, şahin gözlü yiğit,
tüm imparatorlukları sandallı ayağının altında çiğnemek istiyordu.




Burada anlatılan Atlantisin yok oluşu ve Atlantisin görkemli şehirleri Bu kayıp kıta için söylenen tezler ile birebir örtüşmektedir. Ayrıca 7 kök soy ve başka bazı tarih tezlerinde de karşımıza çıkan ATLANTİS'İN BATIŞINDAN SONRA YENİ BİR ÇAĞ (5. KÖK SOY) BAŞLAR. Tezini de bir mısra da anlatmaktadır. 
Romana göre Konan kadınlardan hoşlanan bir karakterdir. En yakın arkadaşı (Sevgilisi değil arkadaşı, çünkü sevgilisi  BELİT'tir) Kızıl Sonya bir Amazondur. 


Şimdi Romanı bırakıp tarih sahnesine bakacak olursak; Kimmerler ilk önceleri Karadeniz'in kuzey kıyılarında yaşayan bir halktırlar. Bugünkü KIRIM bölgesinde ve bu bölgeye verilen ad onlardan kalmadır. İlk tarih sahnesine çıkışları M.Ö. 15. yüzyıl civarıdır. Yıllar içerisinde güçlenen İskitler bu kavmi zorlamaya başlarlar. At binmekte ve atları savaş için kullanmakta İskitler kadar iyi olamadıklarından ve ordularının hepsi piyadelerden oluşmasından dolayı güçlü süvari birliklerine sahip İskitler karşısında bozguna uğrayarak anayurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Göç yolları genellikle Karadeniz kıyıları olarak devam etmiştir. Bu göç tarihleri muhtemelen M.Ö 800 lü yıllardır. Savaş kabiliyetleri çok büyük olan Kimmerler O dönem Anadolu da bulunan  tüm devletleri ve onların İttifak güçlerini sıra ile yerle bir etmişlerdir. Edremit (Altınoluk) kıyılarına kadar ilerlemişler ve Lidya ve Asur ortak güçleri ile savaşarak Orta Anadolu'ya yönelmişlerdir. Girdikleri savaşların pek çoğunu kazanmışlar, yenildikleri savaşlardan hemen sonra ise ordularını yeniden toparlayıp intikamlarını almışlardır. 
Kimmerlerde siyasi yönetim biçimi neredeyse yoktur. Aslında başta bir kral vardır ama bu kral askerler tarafından belli kriterlere göre seçilmektedir. En iyi savaşan, en cesur olan ve savaşta en çok yarar gösteren askeri kral (Daha doğrusu lider) olarak seçiyorlardı. Kimmerlerin en büyük önderleri DUGDAMME sıradan bir askerken, çok görkemli bir önder olarak seçilmiştir ve çok büyük zaferler kazanmışlardır. Ancak devamlı ve güçlü bir yönetim biçimleri olmadığından ve Dugdamme'nin bir savaş esnasında ölmesinden sonra olması gereken bir çöküş yaşadılar. Dugdamme nin ölümü ile yıllardır savaştıkları Lidyalılar, Frigler ve Asurlular tarafından tarih sahnesinden silindiler. Geride kalan Kimmerler ya Bugünkü Altınoluk bölgesinde kaldılar, ya da Doğuya gittiler. Geri de Kimmerler adına pek bir şey kalmadı. 


Kimmerlerin kim olduğu konusunda pek çok fikir vardır. Bunların en kabul göreni Kimmerlerin Anadolu'dan kaçmasından sonra Bulgaristan bölgesine gitmeleri ve şimdiki Bulgar neslinin Atası olduğudur. Bazı Tarihçiler Kimmerleri Türk olarak söyler. Bazıları da İranlıların Atası kabul ederler.


Yorum size kalmış. Ama bir KONAN efsanesi vardır. Ve bu efsane gerçek tarihle neredeyse birebir örtüşmektedir.
.
.
.

18 Ağustos 2011 Perşembe

TRUVALILARA NE OLDU?

Dünyanın belkide en ilgi çekici savaşlarından biridir Truva Savaşı. Belki kocaman tahta at sayesinde, belkide ilk defa bir birlik olabilen Yunan kabileleri sayesinde, belki de Ölümsüz bir aşk uğruna yapılmasından dolayı. Bazılarına göre Akhilleus (aşil) sayesinde çok meşhur olduğunu düşünür. Bütün bunlar, 3000 yıldan daha eski bir savaşın bu kadar popüler olmasını sağlamaktadır.
Bu savaşla ilgili pek çok bilgi bulunmaktadır. Kimisi doğru, kimisi çekilmiş bir sinema filminden alıntı şeklindedir. Bunların hangisinin doğru hangilerinin yanlış olduğunu bilmeye şu an için imkan yoktur. Fakat tüm kaynaklar bize Truvalıların, yenilginden sonra ülkeden kaçtıklarını ifade etmektedirler.
Bu savaş ile ilgili herşeyi merak ederken bir şeyi atlıyor gibiyiz. Truvalılara ne oldu. Kaçan Truvalılar nereye yerleştiler.

Truvalılar hakkında çok detaylı bilgiler yok ancak anlaşıldığı üzere savaşmak ve inşaat ve gemicilikte hayli ilerlemiş bir millettiler. Gemiciliklerinin iyi olduğunu gösterir en önemli bulgu, Helen'in bir gemi ile kaçırılmış olması ve Yunanlıların onların peşinden gitse de yetişememiş olmalarından anlayabiliyoruz.
İnşaat konusunda iyi olmaları ise 10 yıl süren savaşta bile Yunanlıların kale duvarlarını aşamadıklarını ve bunun üzerine O Efsane atı yaptıklarından biliyoruz. İyi savaşçı olmaları zaten ortada. Ancak yapılan kazılarda Truvanın olduğu yerlerde çok daha önceleri Hititlerin yaşadığını gösterir mühür ve bulgulara rastlanmıştır. Bu da demek oluyor ki Truvalılar ya Hititlilerden bu toprakları almışlar. Ya da Hititlerin bir uç beyliği olarak kurulmuş ve daha sonra bağımsızlığını ilan etmiş olabilirler. Tıpkı Türk göreneklerinde olduğu gibi. (Uç beylik kavramı sadece TÜRK topluluklarında var olan bir durumdur.) Yine efsanelerdeki bilgilere bakarsak, Truvalıların yardımına Kuzey Anadolu taraflarından Amazonların, güneyden Kral MEMNUN ve ordusunun da savaşa Truvalılar lehine katılması (Ki buraların tamamı o dönemlerde Hititlerin elindeydi) Truvalıların Hitit uç beyliği olduğunun göstergesidir. Bu da demek oluyor ki Truvalılar Hititlerin Soyundan gelmektedirler. Ve uç beylik kültürü de Türk soyuna özgü olmasından dolayı Hititlilerin ve Truvalıların Türk olduğu iddialarını güçlendirmektedir.

Soy kütüğüne şimdilik ara verelim. Şimdi Truvalıların nereye gittiklerini inceleyelim.
Savaştan sonra kaçılabilecek en uygun yer olan Kuzey Anadolu taraflarına gidiyorlar. Birincisi oralar Yenildikleri Yunanlardan daha uzak bölgeler. İkincisi orada en büyük müttefikleri olan Amazonlar bulunmakta.  Buraya kadar giden ve kendilerinin güvenliğini sağlayan Truvalılar muhtemelen buraya yerleşememişlerdir. Amazonda erkek olamayacağından yeteri kadar güçlendikten sonra daha doğulara gitmişler ve oraları kendilerine yurt bilmişlerdir. (Denizci bir kavim olduklarından muhtemelen Karadeniz kıyılarını takip etmişlerdir.) Ancak Karadenizin doğusunda çok daha güçlü bir millet onların oraya yerleşmesine müsade etmeyecektir. (İskitler ya da Sakalar) Sakalarla savaşamayacak kadar güçsüz olan Truvalılar başka bir yerlere gitmeye mecbur kaldılar. Doğuya gidemezlerdi. Çünkü orta Asya çölleşmiş durumdaydı. Batıdan geldiklerinden orası da bir tercih olamazdı. Güney de ise halen Mısırlılar ve Hititlerin üstün hakimiyetleri ve yeni yeni boy gösteren Acemler vardı. Bunların hepsi de güçlü devletlerdi. Gidilecek tek yer kaldı. Kuzey.

Kuzeye giderek herhangi bir devletin himayesine girmeden kendi devletlerini kurabilecekleri uygun bir deniz kıyısı aradılar. Şimdiki İskandinav bölgesinde tam da istedikleri gibi topraklar ve denizi buldular. (Muhtemelen böyle bir yerin varlığını daha öncelerden biliyorlardı.) Çok uzun süren göç dönemi boyunca kendilerini düşmanlardan, hava koşullarından ve vahşi hayvanlardan korumaları gerekiyordu. Bu nedenle kıyafetlerinde köklü değişiklikler yaptılar. Özellikle Vahşi hayvanlardan korunabilmek için yırtıcı bir kurt yada bir köpek görünümlü başlıklar yaptılar. Kalın ve tüylü kürkler giydiler. Daha sonra yerleşecekleri yere geldiklerinde kıyafetlerini değiştirmediler. Zira hava soğuktu. Ve onları gören diğer kabileler saygı duyuyorlardı. Onların kutsal bir köpekten türediklerine inanıyorlardı.

Şimdi filmlere ve destanlara konu olan Vikingler olarak Tarihteki yerlerini almışlardır.
Oğuz Han destanında kendilerinden İT- BARAKLAR diye bahsedilir ve bu kavime özel bir saygı duyarlar. Onları güçlü ve iyi savaşan bir toplum olarak görür ve aynı zamanda Soylu ve kutsal bir köpeğin soyundan geldiğine inanırlar.

Şimdiye kadar anlatılan bilgiler doğrulu kanıtlanmış bilgiler değildir. Ancak aksini ispat etmek imkansızdır. Lakin Viking milleti bir anda gökten zembille inmiş muamelesi yapamayız. Ayrıca yaşayış ve inanış biçimlerine bakarak onların gerçekten Türk adet ve inançlarına sahip olduklarını görebiliriz.

Truva savaşı Truvalılarla Spartalıların arasında yapılmış bir savaş değildir. Muhtemelen Bir araya gelen Yunan ordusunda hiç bir Spartalı da yoktur. Çünkü Sparta adetlerinde Kadınlara tanınan haklar gerçekten çok fazla ve kadınların tam bir özgürlük anlayışı vardır. Bu özgürlüğün içinde kocalarını seçmek de dahildir. Dolayısıyla Helen Kocasını Paris olarak seçtiyse diğer Spartalılar buna tamamen saygı duymaları gerekir.